Bitap düşüren “Osmanlıca” tartışmalarının ardından kısa “son sözler”

19. Milli Eğitim Şurası’na hakim olan muhafazakar anlayış doğrultusunda Şura’da, “yeni nesiller ecdadımızı daha iyi tanısın, daha çok sevsin” motivasyonuyla, ve yeni nesillerin “ecdadımızı” tanıdığı zaman bilakis onların hakkında daha olumsuz şeyler düşünebileceği, algı dünyalarının sarsılabileceği gerçeği gözardı edilerek, Osmanlıca’nın liselerde zorunlu ders haline getirilmesi yönünde bir önerge sunuldu. Ulusalcılar bu girişimde, “Türkçe’nin yerine kademeli olarak Osmanlıca’yı geçirme ve son kertede Osmanlı’yı ihya etme” niyeti gördü. Sosyalistlerden, hatta – ironik bir şekilde – Kürtlerden de, bu hayali iddianın peşinden gidenler oldu.

Tüm bu tartışmalar daha başlamadan mezkur önerge geri çekilmiş ve “zorunlu Osmanlıca dersi” fikrinden vazgeçilmiş olduğu halde bir hafta boyunca bu mesele tartışıldı. Tartışmaların düzeyi bir türlü yükselemedi ve bu tartışmaları eğitim sisteminin kendisi hakkında daha geniş kapsamlı bir tartışma bağlamına oturtma çabaları ender olarak görüldü.

Ve bu bitap düşürücü tartışmalar artık yavaş yavaş biterken, öğrenmiş olduk ki, politize insanların çoğu, esasen bir alfabe demek olan, yanısıra da belli alanlarda kullanılan bir yüksek yazı dili olan Osmanlıca’yı, “Osmanlılar zamanında konuşulan”, Türkçe’den ayrı, münferit bir dil zannediyormuş.

Oysa, Osmanlıca’nın bir “yabancı dil” olduğunun kanıtı olarak gösterilen 1876 tarihli Kanun-ı Esasi bile, Osmanlı Devleti’nin resmi dilinin Türkçe olduğu hükmünü getiriyordu.

Standard

Leave a comment